top of page
  • Writer's pictureCan Duru

İnsanların Kodları Değişebilir mi?

Neredeyse her gün bazı internet sayfalarının hacklendiğini ve üzerlerinde çeşitli değişikler yapıldığını teknoloji sitelerinden öğreniyoruz. Devlet sayfalarına yapılan siber saldırılarla birlikte sayfa içeriğinin değiştirildiğini yani âdeta sayfanın genetik kodunun değiştiğini görüyoruz. Tam bu noktada, “hayatımızı teknolojiden gizleyebilir miyiz?” sorusunu hem kendimize hem de çevremizdekilere sormamız gerekiyor. Neuralink gibi biyoteknolojik cihazların da gelişmesiyle birlikte hayatımızı gizlemek giderek zorlaşıyor. Şu anda kodların kaynağına sızarak onları değiştiriyoruz, peki gelecekte insanların kodlarını değiştirebilir miyiz?

Biyoteknolojinin Güvenliğine Giriş

Araştırmacılara göre, kişisel gelişime odaklanarak büyüyen biyoteknolojiyi tehdit eden bir hareket olan biyohacking, hayatımızda büyük değişikliklere yol açabilir. Bireyler, topluluklar ve hatta küçük kuruluşlar bile süper insanı geliştirme fikrine odaklandıkça kişisel biyoteknoloji çağı giderek yaklaşıyor ve yaklaştıkça da oluşturduğu tehditler artıyor.

Bilim insanlarının gen değiştirmenin çok erken olduğunu ve halen üzerinde çalışıldığı konusunda sürekli olarak yaptığı uyarılara rağmen, genini düzenlemek isteyen birçok biyohacker, bu hareketi destekleyen şirketler tarafından halka sunulan gen düzenleme aracı olan CRISPR kullanarak DNA'larını değiştiriyor. Üst düzey yetkililerin bile açıklamalarını dinlemeyen bu kişiler insanlık için büyük bir tehdit yaratıyor olabilir. Kendilerine sonradan entegre ettikleri DNA’lar ile belki süper insan olabilirler ya da mutasyon geçirerek dünyanın sonunu getirebilecek bir virüs yaratabilirler.

Biyohackerlardan farklı olarak bazı bilim insanları; anahtarları, kartları ve hatta şifreleri değiştirmek için mikroçip implantasyonlarına odaklanmayı tercih ediyor. YouTube’da çeşitli teknolojileri kullanarak icatlar geliştiren kanalları incelediğimiz zaman başparmağı ile işaret parmağı arasındaki bölgeye yerleştirilen mikroçip ile biyoteknoloji dünyasının içine girebildiğimizi fark edebiliriz. Bilimel alanda araştırmalar yürüten pek çok kişi, amatör bilim özellikle de ev laboratuvarları gibi gelişmemiş yerlerde insan genleriyle oynayan insanları eleştirse de Neuralink gibi biyoteknolojilerine mucizevi bir gözle bakıyor.

İnsanların eline yerleştirdiği mikroçipe örnek bir görsel

Depoda Genetik Değişikliği

Biyolojik korsanlık, dünyayı kademeli süper insana dönüştürebilecek yeni bir düşünce olarak tanımlanıyor. DNA düzeyinde güçlendirmeyi keşfetmek ve insan-bilgisayar entegrasyonunu geliştirmek isteyen araştırmacılar, evimizdeki depolarda bile biyoteknoloji laboratuvarları inşa edebilmek için küçük bir topluluk oluşturdu. Belki de gelecekte evlerimizde otururken canımız sıkıldığında evimizdeki laboratuvara giderek DNA’mızı değiştirir ve kendimizi eğlendirebiliriz. Her ne kadar şu anda çok tehlikeli ve imkansız gibi gözükse de araştırmacılara göre metaversal dünyayı andıran böyle bir gezegende yaşamamız mümkün olabilir.

1998 yılında Sibernetik (hem makinelerde hem de canlılarda iletişim ve otomatik kontrol sistemleri bilimi olarak tanımlanır.) Profesörü Kevin Warwick, koluna küçük bir radyo frekansı vericisi yerleştirdi ve bunun sayesinde kollarını yukarı doğru hareket ettirdiği zaman ışıkları ve kapıları açabiliyordu. 1998 senesindeki insanlar için böyle bir teknoloji çok uçuk gibi dursa da günümüzde görebileceğimiz üzere birçok insan ödemelerini artık bu deri altı çiplerinden yapmaya başlıyor.

İnsan-Makine İlişkisi

Biyohacking ile vücutlara entegre edilen mikroçiplerin toplumda giderek yaygınlaşmasıyla birlikte insan makineye dönüştürülebilir mi? Vücudumuza küçük bir bilgisayar koyduğumuzu düşünürsek yapabileceklerimizin sınırı olmayabilir. İstediğimiz zaman Neuralink ile birlikte çalışarak hayal ettiğimiz dünyayı yaşayabilir veya bu çipler sayesinde doktorlarımıza sağlık verilerimizi aktarmamız mümkün olabilir.

Kevin Warwick’in çalışmalarına ait bir görüntü

İngiliz Kevin Warwick, kendi vücudunu biyolojik olarak ilk hackleyen insanlardan biri olarak biliniyor. İngiltere’de bulunan Reading Üniversitesi'ndeki kariyeri boyunca, “Project Cyborg” olarak adlandırdığı deney üzerine çalışmalar yürütüyordu. 1998'de Warwick, kol bölgesine sinir sistemi ve beyni ile doğrudan etkileşime girebilecek bir elektronik implant yerleştirerek projesinin ilk aşamalarına başlamıştı. Yerleştirdiği implant, bir radyo frekansı vericisi olan bir RFID teknolojisinden oluşuyordu. Çip, belirli nesnelere ulaşmak ve bunları tanımlamak için elektromanyetik alanlar kullanıyor ve bu şekilde küçük bir çip olmasına rağmen 2.000 byte’a kadar veri taşıyabiliyor.

RFID cihazı, araştırmacının ışıkları yakmasına, kapıları otomatik olarak açmasına ve yapılan geliştirmeler ile deneyin en sonunda onu üniversitenin bilgisayar sistemine bağlamasına olanak tanıyordu.

İnsanların İmplantlar Hakkındaki Düşüncesi

Araştırmacıların çalışmaları sonrasında, ele yapılan implantlar halk arasında bir trend haline geldi ve birçok kişi bunlara sahip olmaya çalışıyor. Amerika’da bulunan Wisconsin şirketi Three Square Market, biyohacker çalışmalarının öncülerinden biri olmayı başardı. Araştırmacıların çalışmaları sonrasında çalışanlarına bilgisayara erişmek, kapıların kilidini açmak ve alışveriş yapmak için ellerine teknolojinin standartlarına uyumlu elektronik cihazlar arasında yakın mesafeli haberleşmeyi mümkün kılan NFC teknolojisini kullanan RFID çip yerleştirme şansı tanıdılar.

Biyohack hareketi, insanların ve teknolojinin sürekli olarak gelişmeye devam ettiğini en açık düzeyde kanıtlıyor. Teknoloji gelişmeye devam ettikçe, insanların biyolojik olarak kendilerini geliştirmeleri de bekleniyor. Bundan dolayı da hızla ilerleyen dünyamızın yakın geleceğinde herkesin birer mikroçipe sahip olmasını beklemek düşüncesi kaçınılmaz gibi gözüküyor. Geleceği şimdiden görmek istiyorsanız ve biyohacker hareketi nasıl bir dünya oluşturabilir diye merak ediyorsanız 2020 yapımı Biohackers dizisini izleyerek neler ile mücadele edebileceğimizi görebilirsiniz.

Kaynak: Medium

bottom of page