top of page
  • Writer's pictureCan Duru

RÖPORTAJ: Dijital Sanat Deneyimlerinin Büyüsü

Sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik uygulamalarını her gün farklı alanlarda görmeye devam ediyoruz. Bu teknolojiler artık insanların alışmış olduğu dünyaya yeni bir soluk getirmeye hazırlanıyor. Sanat çalışmalarının dijital dünya ve farklı teknolojiler ile sentezleyen girişimler ile dünya yeni bir boyut kazanıyor. Dijital deneyim kolektifi DECOL de bu alandaki etkileyici ve yenilikçi çözümlerini Metaspace, Yerebatan Sarnıcı gibi alanlarda insanlarla buluşturuyor. Bu içeriğimizde Ege Üniversitesi, İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Permaculture Design Instute – Avustralya’da eğitim almış DECOL’un kurucularından Cihan Çankaya ile yaptığımız röportaj ile dijital deneyimin günümüzdeki ve gelecekteki durumundan bahsedeceğiz.

İlk olarak, DECOL nedir?

“Digital Experience Collective” yani “Dijital Deneyim Kolektifi”nin kısaltması olan DECOL; sanat, eğlence, teknoloji ve bilim alanlarını birleştirerek akıllı çözümler üreten bir şirket olarak hizmet sağlıyor. Birçok uluslararası sanatçı, tasarımcı ve kültür alanları ile iş birliği içerisinde çalışarak nefes kesici ürünler ortaya çıkaran, ülkemizde çok sık görmeye alışkın olmadığımız bu girişim hangi fikirden/olaydan yola çıkarak kuruldu?

“Kreatif direktörümüz ve kurucu ortağımız Ahmet Said Kaplan ile DECOL’ü kurarken, onun yaratıcı teknoloji vizyonu, sanat anlayışı ve sürekli yeniliğe olan merakı aslında itici gücümüz oldu. Kendini hiç tekrar etmeyen bir sanatçı ile çalışmak hep heyecan verici sonuçlar doğuruyor, DECOL’de bu şekilde vizyonunu geliştirdi. Bunun yanında, benim de Ahmet’in de merkeziyetsiz yönetim bakış açısı da yönetimsel açıdan inovatif bir yapı kurmamızın önünü açtı. Bugün kripto dünyalarının merkezsiz ( decentralised ) yönetim formatlarına olan ilgisi ile çok popüler hâle gelen bu yöntemi biz aslında 2014 yılında kurulmamız aşamasında benimseyip bu yönde ilerlemeye karar vermiştik.”

Metaverse ve Duyguların Analizinde Yeni bir Boyut

Günümüzde sanatçı yapay zekâ olarak tanımlanan bir algoritma bulunuyor. Bu algoritmaların birçoğu verilen içeriğe göre şu ana kadar oluşturulmamış bir görseli diğer sanat eserlerinden esinlenerek oluşturuyor. Sanat eseri yerine görsel sözcüğünü kullanmamamızın arkasındaki sebep yapay zekânın sanat eseri kriterlerini tamamen karşılayamıyor oluşu. Her ne kadar şu ana kadar oluşturulmamış bir görsel oluşturabilse de sanat eserlerini eser yapan sanatçının ona kattığı duygu olabilir. Tam olarak bundan dolayı sanatçı algoritmaların bir sonraki aşaması duyguların aktarılabildiği bir sanat eseri oluşturmak gibi gözüküyor. DECOL’ün geliştirdiği Artifact yapay zekâ algoritması da bunun ilk adımını atmış bulunuyor. İnsanların yüz ifadelerini anlayarak duygu durumuna göre ortaya yeni bir eser çıkarıyor.

Cihan Çankaya’ya göre Artifact gibi insan duygularını anlayabilen yapay zekâ algoritmaları ile Metaverse’lerde duyguların yapay olarak aktarılabilmesi mümkün olabilir mi bakalım:

“Aslında emojiler sanki bu bahsettiğiniz konunun öncüleri olsa gerek. Biz de Omnea projemizde, kamera ile yüzünüzdeki ifadeyi algılayan ve bunları anlık olarak avatarımızın yüzündeki emojiyi değiştirmek için kullanan bir sistem tasarladık ve yakında kullanıma açıyoruz.”

Duygular çok karmaşık matrisler. Sensörler aracılığıyla duygunun fiziksel bedende yol açtığı bazı değişimleri gözlemleyip bunları duygu matrislerinin içinde anlamlı sonuçlara dönüştürebiliyoruz ancak bu fiziksel beden ile görüntü algılayıcı sensörleri kolaylıkla kandırabiliyoruz.

“İnsan beyninin gelişmesi ile yapay zekânın ilerlemesi aslında birbirini besleyen konular. Dolayısıyla beynin işleyişini gerçek anlamda aslında yeni yeni anlamaya başlıyoruz. Dolayısıyla EEG cihazları gibi cihazların verilerinin daha düzenli ve temiz sonuçlar verecek şekilde geliştirilmesi ve son tüketiciye ulaşabilir hâle getirilmesi gerekiyor. Ancak bu dahi yeterli olmayabilir. Belki sürekli olarak kanımızdaki kimyasal değişimin anlık olarak ölçülmek zorunda kalması gerekebilir. Hangi yönde olursa olsun çok yakın bir tarihte bu gerçek sonuçlara ulaşılabilir gibi görünmüyor. Ancak kullanıcının veri beslemesi sayesinde, kullanıcının görülmesi istediği duygu durumunu, tıpkı bir kukla gibi, yansıtabiliyoruz.”

Metaverse vs. Gerçek Dünya

Metaverse ile Ütopyalarınıza Ulaşın” adlı içeriğimizde de bahsettiğimiz üzere Metaverse çok büyük bir potansiyele sahip olabilir. Ancak bunu tam olarak nasıl kullanabileceğimizi ve nasıl sonuçlanacağını öngöremiyoruz. Bundan dolayı gerçek dünyanın yerini bir dijital dünyanın da alıp almayacağı halen belirsizliğini koruyor. Her ne kadar sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik ile gerçek dünyaya çok benzer bir dünya Metaverse’te oluşturulabilse de gerçek dünyada hissettiklerimizi orada hissetmek mümkün değil. Yapılacak geliştirmeler ile yeni devrimler yaratma potansiyeline sahip Metaverse projesi olan Metaspace gelecekteki insanlar üzerinde nasıl bir etki bırakabilir?

“Metaspace 2 yıl önce başladığımız, bugün Omnea ismiyle dönüştürdüğümüz, farklı bir formatta ve yeni özelliklerle yeniden piyasaya çıkarttığımız bir kültür – sanat odaklı Metaverse projesi.”

Bu tip platformları aslında gerçek dünyayı karşılaması için yaratılmış gibi düşünmek doğru olmaz zannediyorum. Bu algı daha çok mevcut kapital düzenin, sonuçlarını çok öngöremediği bu merkezsiz yeni yapılanmayı kontrol altında tutmaya çalışması gibi geliyor bana. Aslında bir enhancement / augmentation, yani fiziksel dünyanın bazı niteliklerini artırarak kullanmak için var olan bir yöntem olmalı diye düşünüyorum. Metaverse sayesinde oyunlaştırmanın ve internet merkezli sosyalleşmenin yeni bir düzlemi oluşuyor. Bu durum sayesinde aslında fiziksel dünya ile bağ kurulması sağlanırsa, özellikle çocuk ve gençler için harika bir yönlendirme ve eğitim aracı haline dönüşebilir.

“Metaverse’ün insanlar üzerindeki etkisi halen çok öngörülemiyor gibi. Örneğin, internet ilk çıktığında nasıl ki bize yepyeni bir özgürlük deneyimi yaşatacak şeklinde düşünmüştük. Sonrasında kölesi olduk ve internetin en önemli merkezi yapıları da insanların tüketim verilerini kullanan, insanlığa değil kapital tüketim sistemine hizmet eden bir inovasyona dönüştü.”

Dijital Sanata Karşı İnsanlar ve Tepkileri

Dijital sanatın birkaç yıl öncesinde hayatımıza girmesinin ardından NFT’ler ile birçok kişi bu dijital sanatı tanımaya başladı. Daha sonrasında birçok yerde dijital sanat ile oluşturulan gösteriler izlemeye başladık ve kimileri bunu severken kimileri diğerleri kadar hoşlanmadı. Bir dijital sanat kolektifi şirketi kurucularından olan Cihan Çankaya’ya insanların dijital sanata karşı tepkilerini sorduk:

An Immersive Opera: Angels’ Share gibi etkinliklerde uyguladığınız dijital ürünler ile seyircileri büyüleyebiliyorsunuz. Şu ana kadar dijital sanata karşı karşılaştığınız tepkiler nasıldı? İnsanlar yapay zekâ gibi dijital sanatın da gerçek sanat için bir tehdit olduğunu düşünebiliyor mu? Eğer cevabınız evet ise bu durum sizce nasıl aşılabilir?

“İlk kurulduğumuz yıllarda bu bizler için önemli bir sorundu. Yaptığımız işler oyun, şov ve eğlence kategorilerinde değerlendiriliyordu. Özellikle Ahmet S. Kaplan’ın öncülerinden olduğu interaktif enstalasyonları sanat eserleri gibi değerlendirmek konusunda çok güçlük çekiyorduk. Örneğin; ilk defa contemporary İstanbul’da 2015 yılında yerleştirdiğimiz interaktif bir deneyimde, ziyaretçiler çok heyecan durup yarattığımız odadan ayrılamamıştı. Ancak bunu evimize nasıl alabiliriz, bu eseri nasıl satabilirsiniz, satamıyorsanız bu bir eser mi? Gibi sorular sormuşlardı. Henüz deneyim kavramını tam olarak açıklayamıyorduk. Ancak bizlerin dirençli duruşu, yıllardır farklı mecralarda yaptığımız konuşmalar, işlerin büyüleyici sonuçları sanırım bu algıları bir nebze olsun kırdı. Refik Anadol’un dünya çapındaki başarısı da bu durumu tetikledi ve aslında biraz bu sıkıntıdan sıyrılmış olduk.

Yapay zekâ vb. diğer tüm dijital araçlar aslında bir heykeltraşın ihtiyaç duyduğu farklı hammadde veya bir ressamın ihtiyaç duyduğu farklı fırça çeşitleri gibi. Yani eseri üretmek için ihtiyaç duyulan araçlar sadece. Veya bir projeksiyon perdesi veya ekran aslında bir birer kanvas. Yoksa amaç değiller. Dolayısıyla aslında birer tehdit değil, geliştirilen yeni sanat araçları. Yani Jan Van Eyck 1400’lerde yağlı boyayı bulduğunda bu sanat için bir tehdit değil yeni bir yöntem olarak nasıl bir inovasyonsa , dijital sanat aynı karşılığı veriyor.

Burada yalnızca, biraz daha muhafazakar sanat profesyonelleri ile bu sıkıntılar yaşanabiliyor. Örneğin, Yerebatan‘da yaptığımız enstelasyon için onlarca yazı, paylaşım ve yorum üretildi. Bunlardan yalnızca birinde bu enstalasyonu ışık gösterisi olarak değerlendiren tek bir yazı oldu. Bu biraz sanırım ilgili kişilerin ne kadar açık fikirli olduklarıyla da çok ilgili.”

Dijital Galeriler ile Yeni Sanat Anlayışı

Günümüzdeki birçok yerde çeşitli sanat galerileri bulunuyor. Ancak maalesef bunların hepsini dolaşmak ve çok değerli sanatçılar tarafından oluşturulan bu eserlerin tamamını incelemek mümkün olmuyor. DECOL’un geliştirdiği Omnea gibi dijital sanat galerileri ile bu sorunu ortadan kaldırmak hedefleniyor. İnternet üzerinden gerçekleşen galeriler ile bilgisayarı hatta telefonu olan herkes bu alanlara erişebilir ve farklı anlamların yansıtıldığı sanat eserlerini inceleyebilir. Bu dijital sanat galerini gerçek sanat galerisinden ayıran birkaç özellikten bahsettik, peki bunları karşılaştırdığımızda artıları ve eksileri neler oluyor?

“Öncelikle, Omnea gibi sergi alanlarında fiziksel sınırlar ortadan kalkıyor. Bu yaratıcı kişinin limitlerini de sonsuza açıyor. Örneğin, bu sergi alanlarından resimleri duvara asmak zorunda değilsiniz, imalatını yapmak zorunda olduğunuz fiziksel materyallerle kendinizi kısıtladığınız heykeller yapmak zorunda değilsiniz, eserlerinizi onları tamamlayacak şekilde onlara özel ortamlar yaratıp kavramsal olarak güçlendirebilirsiniz. Serginizi fiziksel bir mekanda yapmak zorunda olmadığınız için eserlerinizi görecek ziyaretçilerini sosyo ekonomik veya jeografik limitlerine takılmak zorunda olmuyorsunuz.”

Yani serginizi Papua Yeni Gine’den biri de ziyaret edebilir ve İstanbul’da başka bir ziyaretçiyle online serginizde buluşup eseriniz üzerine sohbet edebilir. Gerçekte üretilemeyecek veya çok masraflı olacak konsept eserlerinizi burada gösterip sergileyebilirsiniz. Örneğin, Aujik’in yaptığı mekanik robotik heykeller veya Ecem Dilan Köse’nin yaptığı ekranlı heykeller, veya Ahmet Said Kaplan’ın ürettiği bazı interaktif eserler.

Eksi tarafı ise özellikle eski tip sanat formlarıyla üretilen eserlerin sergilenmesinde oluyor. Örneğin, bir yağlı boya eserin yağlı boya dokusunu görmediğinizde eserin print halinden çok farkı kalmıyor. Serginin algı kalitesi takipçinin ekranının büyüklüğü ve kalitesiyle ilişkili kalıyor. Immersive enstalasyon gibi eser formatlarını deneyimletmek için ziyaretçinin bir sanal gerçeklik gözlüğü olması gerekiyor. Bir heykelin dijital formata dönüştürülmesi ise eserin dokusundan veya malzemesinden kaynaklanan bazı etkileyici unsurları yok ediyor.”

Yerebatan Sarnıcı’ndaki Büyüleyici Işık Gösterilerinin Geleceği

Yerebatan Sarnıcı’nı İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yenilenmesinin ardından oldukça fazla kişi ziyaret etti ve internetteki yorumlara bakılacak olursa birçok kişi yeni hâlini büyük oranda beğenmiş. DECOL tarafından gerçekleştirilen “Sarnıcın Yankıları çoklu duyusal deneyim” projesi sayesinde de İstanbul kentinin tarihi ve geçmişten gelen mitleri anlatılıyor. Geçtiğimiz günlerde yaptığım ziyaretimde karşılaştığım bu dijital deneyim beni oldukça büyülemişti ve yeni bilgiler öğrenmemi sağlamıştı. Buradan yola çıkarak Cihan Çankaya’ya bunun gibi projelerin ileriki zamanlarda daha interaktif ve ilgi çekici olması adına okullar gibi öğretim kurumlarında kullanılıp kullanılamayacağını; başka bir deyişle, dijital sanat dünyasının gelecekte hangi alanlarda olacağını sorduk:

“Evet kullanılabilir. Örneğin İslam Medeniyetleri Müzesi’nde bunu müze içi bilgi aktarım sistemleri olarak benzeri teknolojileri kullandık. Ancak burada ayrımı doğru yapmak gerekiyor sanırım. Yani aynı araçlarla sanat eseri de üretebilirsiniz, bir tasarım da üretebilirsiniz. Sizin bahsettiğini konu daha çok eğitim araçları tasarlamak kısmına giriyor sanırım. Eğitimin ve sanatçının dinamiklerinin birbirinden çok farklı olduğunu düşünüyorum. Yani aynı araçları kullanıyor olabilir, ama sanatçı daha çok gizlemek, izleyici zorlamak, soyutlaştırmak gibi anlattığı hikayenin etrafında yeni katmanlar ve kendi yorumlarını katmak için bu araçları kullanırken; bilgi aktarırken aksine tamamen apaçık olmak, yorum yapmadan konuyu anlatmak, soyutlamadan gerçeği ortaya koymak gibi amaçlar giriyor devreye."

Dijital sanat deneyiminden metaverse’ün geleceğine kadar birçok farklı konuya değindiğimiz bu röportajımızda teknoloji, sanat ve bilimin nasıl birleştirilebileceğinden bahsettik. DECOL gibi şirketlerin artmasıyla birlikte Yerebatan Sarnıcı’nda gördüğümüz deneyimleri diğer birçok farklı ilgi çekici alanda da görmeye başlayabiliriz. Dijital sanat dünyası için siz de kendi sanat eserinizi oluşturmayı unutmayın!

bottom of page